Bu ırkımız dünyada, “Seljuk Fantail”,                “Sedjucken” gibi adlarla bilinmektedir. 1200’lü yıllarda yaşadığı                bilinen Mevlana’nın bu kuşlardan beslediği menkıbelerde                kayıtlıdır. Sonradan onu izleyen çelebiler de bu kuşlardan                yetiştirmişler ve ırkın korunup ıslah edilmesinde önemli                katkılarda bulunmuşlardır. 
                          
            Anadolu Selçukluları döneminde bu güvercinlerin                Konya’da Selçuklu saraylarında yetiştirildiği ve koruma altında                tutuldukları bilinmektedir. Selçuklu devleti sonrası birkaç zengin                aile tarafından soyu titizlikle devam ettirilen ve satış ya da                hediye de dahil olmak üzere hiçbir şekilde dışarıya verilmeyen bu                kuşların, Osmanlı sarayına gelmesi oldukça sonra gerçekleşmiştir.                1635 yıllında Evliya Çelebi İstanbul’a ilişkin anlatılarında,                İstanbul’da bulunan güvercin çeşitlerini sayarken Selçuklu                güvercinlerinden hiç bahsetmemektedir. Gerçekten de bu                güvercinlerin Osmanlı sarayına gelişi, 1875 yılından sonra II.                Abdülhamid’in Padişahlığı döneminde olmuştur.
            
            Bu güvercinlere, Konya dışında fazla rastlanmaması bu ırkın                Anadolu’ya, Anadolu Selçukluları ile girmiş bir ırk olduğu                şeklinde yorumlanmaktadır. Gerçekten de Selçuklu minyatür                resimlerinde bu güvercin türüne çok rastlanması bu konuda                söylenenleri desteklemektedir. Ayrıca Konya’nın Osmanlı dönemine                ait bilgiler veren en eski kuşçularının sözlü anlatımları da bu                konuyu doğrular niteliktedir . 
                          
            Selçuk güvercinleri tüm ülke genelinde yaygın                olarak yetiştirilmedikleri için fazla tanınmamakta ve özellikleri                iyi bilinmemektedir. Hatta, Konya Belediyesi’nin hazırladığı web                sayfasında Konya’da güvercin yetiştiriciliği ile ilgili uzun bir                yazı yer almakla birlikte, Selçuk ırkından hiç bahsedilmiyor                olması çok düşündürücü ve kaygı vericidir. Konya’da bu ırkı                yetiştiren eski güvercin meraklılarının giderek azalmakta olması,                konuyu daha da vahim hale getirmiştir. Günümüzde bu ırkın geleceği                ciddi bir tehdit altındadır. Bu nedenle kesin olarak korunması                gerekmektedir. 
                          
            Son yıllarda bu ırka ait bazı kuşlar yurt                dışına çıkartılmış ve üretilmişlerdir. Ancak yurtdışında da yaygın                değildir ve ırkın orijinal formu korunamamıştır. Bu konuda bir                Alman kaynakta verilen bilgiye göre, bir çift 1982’de Nurnberg’de                bir gösteride, diğer bir çift ise, 1991 yılında Stuttgart’ta bir                gösteride görülmüştür. Bu ırkın Konya dışında fazla bilinmiyor ve                yetiştirilmiyor olmasının, Selçuklu döneminde bu ırkın                korunabilmesi için yoğun bir çaba harcanmış olmasından                kaynaklandığını ve hatta Konya dışına çıkarılmasına yasaklar                getirilmiş olabileceğinden ileri geldiğini düşünüyorum. Osmanlı                döneminde de Konya’da bu ırkın korunabilmesi için gerçekten de çok                yoğun bir çaba harcanmıştır. Osmanlı devletinin son dönemlerinde                bu güvercinlerin ıslahının, Konya’da ünlü kuşçuların kollektif                çabası ile gerçekleştirilmeye başlanmış olması dikkate değer bir                durumdur. Konya geleneğinde eskiden “fenfene” adı verilen ve                davetlilerin her birinin bir malzeme getirerek katıldığı büyük                ziyafetler düzenleniyordu. Bu ziyafet sonrası kuşlar odanın                ortasına yayılan ve sofraaltı denilen bez yaygının üzerine                çıkartılıyorlardı. Hangi kuşun hangisi ile eşleştirilmesi                gerektiğine bütün kuşçuların ortak görüşü ile karar veriliyordu.                Bu olayın ırkın ıslahı açısından çok önemli bir işlevi olduğu                kesindir. Bir başka bilgi ise, Konya’nın eski zenginlerinden Deli                Hacı Ali’nin oğlu olarak bilinen bir kişinin Elinden kaçırdığı bir                akkuyrukkara için, bunu yakalayan kişiye bir manda vererek geri                almasıdır. Böylece kuşunun damarını koruyabilmiştir. Bütün bunlar,                Selçuklu güvercinlerine zamanında nasıl değer verildiğinin bir                göstergesidir. Bugün ilgisizlik ve kayıtsızlık yüzünden bu                kuşların soyunun tükenme noktasına gelmiş olması gerçekten acı                vericidir. Konya’da bu güvercinleri yetiştirdiği bilinen en ünlü                kuşçular Çelebilerden yetişmişlerdir. bu insanlar, konaklarda, yaz                mevsimlerinde de Meram’daki sayfiye evlerinde Selçuk kuşları                yetiştirmişlerdir. Bu kişilerden başlıcaları,Rafet zade Hüseyin                efendi, Hacı Kamil Çelebi, Büyük Selahattin, Küçük Selahattin                Çelebiler, Hüsamettin Çelebi, Mehmet Bahattin Çelebi, Tarikatçi                Cemal Çelebi ve oğlu Eyyüp Çelebi ve Arif Çelebilerdir. Bunların                dışında, İbrahim Babadağ, Hacı İsmail Dayı, ünlü saz sanatçısı                Latif Çavuş sayılabilir. Ayrıca aile olarak Nakıp zadeler,                Mecidiye zadeler gibi Konya’nın tüm aristokrat ailelerinin hep                kuşları ve kuş bakıcıları olduğu bilinmektedir. Bunlardan başka                Rum ve Ermeni kökenli vatandaşlarımızdan da kuş meraklıları çoktu.                Yusuf Şar’ın çocukları, Soğuklu adı ile bilinen Rumlardan Sarafyan,                Solakyan, Kazaros, Sofoklis. Katip adıyla tanılan başka bir Rum’un                çok güzel kuşlara sahip olduğu anlatılmaktadır. 
                          
            Selçuk güvercinleri bir form ırkıdır. Görünüş                ve renk özellikleri her zaman ön plandadır. Bu nedenle uçuş için                salıverilmezler, yuva içinde ve bahçede beslenirler. Uçurulduğunda                fazla uzaklaşmaz yuva etrafında bir kaç tur atarlar. Bu kuşlarda                düz oyun tabir edilen tarzda uçarken tek takla atma şeklide oyun                görülebilir. Oynayanları daha makbul kabul edilmekle birlikte                oynamayanları da değer yitirmezler. Selçuk kuşlarının kendilerine                özgü tipik bir formları vardır. Her şeyden önce ufak yapılı                kuşlardır. Kuşçular özellikle ufak yapılı olanlarını tercih                ederler. Kuşçular arasında “bir esnek” tabir edilen ve baş parmak                ile onun yanındaki parmağın “u” biçiminde yaklaşık 8 cm açılarak                oluşturulan bir ölçme şekline göre, Selçuk kuşlarının göğüs ve                anüs arası uzunluklarının bir esnek olması uygundur. Bir esnek                ölçüsüne bağlantılı olarak Selçuklu kuşlarının beli kısa olanları                tercih edilir. Bu kuşların gövdeleri topak bir görünümdedir.                Göğüsleri hafif bombeli ve yuvarlaktır. Kafa biraz geriye doğru                durur. Bu duruş şekline Arap atlarının duruş şekline benzetilerek,                “kısrak kafa” denilmektedir. Boyun fazla uzun değildir. Orta                uzunlukta ve kalınlıkta bir gaga yapıları vardır. Ağız yapıları                çekkindir ( geniş ). Gözler, geniş göz tabir edilen tarzda, büyük                ve yuvarlak olup, göz çevresi halkası geniştir. Göz çevresi                halkası beyaz ya da ayva sarısı tondadır. Göz rengi beyaz, siyah,                mavi veya hafif kızılımsı olabilir. Bazen gözün içinde “nergiz”                olarak tabir edilen kırmızı çizgiler görülebilir bu özelliği                olanlar fazla tercih edilmezler. Ayaklar kısa paçalıdır. Paçasız                olanları yoktur. Bu kuşlar takkalı ya da takkasız olabilirler.                Takkalı olanlarda arka takka, kulaktan kulağa uzanır. En dikkat                çekici özellikleri ise kuyruk yapılarıdır. “Ense” adı verilen                kuşun kuyruk bölümü geniş olmalıdır. Bütün Selçuklu kuşları enseli                olurlar. Kuyruk, “deste” ya da “top” kuyruk tabir edilen tarzda                yukarı kalkık ve üçken biçimdedir. Bazen “köprülü ense” tabir                edilen tarzda kuyruğun yarım daire biçiminde olma haline de                rastlanır. Kuyruk şekli, aynı Tavus ırkı güvercinlerde olduğu gibi                hafif yukarı doğru ve yelpazemsi bir görüntüdedir. Kuyruğun yukarı                kalkık halde duruyor olması tercih nedenidir. Kuyruk telek                sayıları normal güvercinlere göre çok daha fazladır. Bu sayı en az                24 –26, en çok ise 36 olabilmektedir. Kuyruk biçimine göre,                değişik adlarla adlandırılırlar. Kuyruğun görünüm olarak biçimi,                içi dolu veya içi açık tarzda olabilir. Bu özelliğe göre Selçuklu                kuşları iki gruba ayrılarak değerlendirilirler. İçi dolu olanlarda                telekler alt alta dizili biçimdedirler. Buna “kılıncına dolma” adı                verilir ve tercih nedenidir. Kuyruk teleklerinin içi açık tarzda                ise yani telekler alt alta değil de birbirine açılı olarak                dizilmişlerse buna “açık ense” adı verilir. Açık enselerde,                kuyruğun içi boştur. Bunun yanı sıra, kuyruğu tanımlamak için                kullanılan, “Sokma kuyruk”, “Dalma” gibi tabirler de                bulunmaktadır. Uçarken tek takla şeklinde oynayanları, kulaktan                kulağa takkeli olanları, iri ve yuvarlak başlı olanları, kısa                kalın ve beyaz ağızlı olanları, uzun ve geriye doğru boyunlu                olanları, beli kısa olanları, “kısrak kafa” tabir edilen baş ve                gaganın vücuda doğru kavisli olanları, bir esnek boylusu, göz                çerçevesi geniş olanı, göz akı beyaz ve içi kılcal damarsız olanı,                karın altında pamuk yani beyaz tüy olmayanı, kılıncına dolma ense                olanı, kuyruk telek sayısı çok olanı, kuyruğunun duruş şekli                kafaya değecek şekilde duranı kuşçular arasında tercih                edilmektedir. 
                          
            Genel olarak kabul edilen yaklaşıma göre,                Selçukluların Anadolu’ya gelirken Orta Asya’dan sadece düz beyaz,                düz siyah ve gök renklerine sahip güvercinler getirdikleri                düşünülmektedir. Bugün görülen farklı renklerin Anadolu’da yapılan                ıslah çalışmaları sonrası geliştirildiği bilinmektedir. Günümüzde                bu güvercinlerde rastlanan ana renkler, şu şekilde                adlandırılmaktadır ; Ak, Kara, Gök, Çopur, Akkuyrukkara. Bunlara                ek olarak Pal ve Ala olarak adlandırılan renklerde vardır.                Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelmiş bir renktir. Bu renk                kuşların özelliği bütün vücutlarının beyaz renk olmasıdır. “Enseli                ak” olarak da adlandırılmaktadırlar. Selçuklularla birlikte                Anadolu’ya gelmiş bir renktir. Bu renk kuşların özelliği bütün                vücutlarının siyah renk olmasıdır. “Enseli kara” veya “Enseli                zidgara” olarak da adlandırılırlar. Geniş ve beyaz gözlü olanları                makbuldür. 
                          
            Selçuklularla birlikte Anadolu’ya gelmiş bir                renktir. Bu kuşların genel rengi açık göktür. Yani vücut açık mavi                ve gri karışımı bir tondadır. “Enseli gök” olarak da                adlandırılmaktadır. Renkleri külümsüye ( daha koyu gök rengi )                yakın olanlar ve üzerlerinde beyazlık bulunanlar beğenilmezler.                Selçuklu güvercinlerinde, gök renginde kanatlar üzerinde kalem (                şerit ) bulunmaz. Bu renk silik tabir edilen bir yapıdadır. Kuyruk                teleklerinde yatay olarak uca doğru bir sıra şerit olabilir. Kanat                telek uçları ile kuyruk uçları koyu tonlu olanlar daha                makbuldürler. Gözleri boncuk mavi olanlar değerlidir. Gözleri                kızıl olanlar makbul değildir. Gök rengini geliştiren ve ıslah                eden kişi, “Akkipriğin dayı” adı ile bilinen ünlü kuşçu Hacı                İsmail Ağadır. Elimizde bulunan bugün bile “Dayı cinsi” diye                anılmaktadırlar. “Enseli pal” adı ile de anılır. Ak ile gökün                eşleşmesi ile ortaya çıkabildiği gibi, çopurla çopurun eşleşmesi                sonucu % 80 oranında ortaya çıkmaktadır. Bu kuşlarda renk beyaz                ile gök karışımıdır. Vücuda hakim olan genel renk külümsüdür.                Kuyruk genellikle süt beyaz olur. Renk karışımı vücudun herhangi                bir yerinde olabilir. Selçuklu güvercinleri bir form kuşu                olduklarından bu kuşlarda renk çok önemlidir. Bu nedenle pal rengi                kuşlara hiç değer verilmez. Hatta bir çok eski kuşçu bu rengi                Selçuklu güvercin renkleri içinde saymamaktadırlar. 
                          
            Ak ile karanın çiftleştirilmesinden elde edilen                bir renk kombinasyonudur. Ala kavramı güvercinlerde genellikle                karışık renkli olma durumunda kullanılmaktadır. Güvercinlerde baş,                vücut, kanatlar ve kuyruk gibi vücudun temel bölümlerinin                birbirinden farklı renkte olması ve bunun düzenli dağılması ise                ayrı bir renk gibi algılanabilir. Selçuklu güvercinlerinde,                kafanın siyah ve siyah rengin boyuna kadar indirmeli olması,                sırtın siyah ve beyaz olması, kuyruğun ise süt beyaz olması                durumunda bu kuşlara ala denilmektedir. Alalar genellikle çakır                gözlü olurlar. Kuyruk biçimleri ise açık ensedir. 
                          
            Selçuklu ırkı güvercinlerde yapılan ıslah                çalışmaları sonucu Osmanlı döneminde geliştirilmiş bir renktir. Bu                kuşlarda baş rengi açık göktür. Yani kuşun baş kısmı hafif kül                rengi ve grimsi bir tondadır. Bu renk boyunda kesme yapar, yani                burada biter. Bitiş noktasından itibaren beyaz renk başlar. Eğer                gök ton boyuna doğru indirme yapıyorsa tercih edilmez. Kafaya                hakim olan gök ton üzerinde bazen, “çakal” olarak adlandırılan ve                kuşun gagasının üzerinden başlayıp kafasının ortasına kadar devam                eden düz ve beyaz bir hat bulunabilir. Bu çopur renginde makbul                olarak kabul edilmektedir. Özellikle kuşun bel kısmında gök ton                renk bulunmaması gerekir. Kuşun bel kısmı da beyaz olmalıdır.                Vücuda hakim olan genel renk beyazdır. Ancak kanatlar, füme olarak                adlandırabileceğimiz bir tonda koyu gri ve siyaha yakın bir renkte                olurlar. Kanat üzerinde iki sıra kalem bulunur. Kanat uçları koyu                zeytuni tonda olan çopurlar daha değerli olarak kabul edilirler.                Çopurlarda bazen kanatta “çallı” adı verilen beyaz teleklere                rastlanabilir. “Çallı çopur” olarak adlandırılan bu tür çopurlar                değersiz kabul edilirler. Çopurlarda kuyruk tamamen beyazdır.                Ancak “karakuyruk çopur” olarak adlandırılan siyah kuyruklu                çopurlar da bulunmaktadır. Kuyruk biçimi, kılıncına dolma ya da                açık ense kuyruk olabilir. 
                          
            Çopurlar da göz rengi çakırdır. Çakır göz, mavi                hareli ya da bej hareli olabilir. Çopur bir güvercinin bir gözü,                siyah diğer gözü çakırdır. Çakır olan gözün ise yarısı çakır,                yarısı siyahtır. Çakır kısım gözün altında, üstünde veya yan                tarafında bulunabilir. Çopur, ak ile gökün eşleştirilmeleri sonucu                geliştirilmiş bir renk türüdür. Ak ile gök eşleşmesinden, çopur,                karakuyruk çopur ve gök renkleri elde edilmektedir. Çopur ile                çopurun eşleştirilmesinden ise, %80 pal, %15 çopur, %5 ak elde                edilmektedir. Çopur rengini ıslah ederek geliştiren ve bu renge                hayran olduğu bilinen kişi, Elifin İbrahim Babadağ’dır. Çopur                renginin devamını ömrünün büyük bir bölümünde Konya’da Hacı                Nafizlerin konağında kuşçu başılığı yapmış olan bu kişiye borçlu                olduğumuz söylenebilir. Çopura ait ilginç bir bilgi daha                bulunmaktadır ; Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’in şehzadeliğinden                beri kuşlara merakı olduğu bilinmektedir. Padişah olduktan sonra                1876 – 1909 yılları arasında 33 yıl ülkeyi yönetmiştir. Padişahın                kuşçu başılığını yapan Osman Efendi, milli futbolcularımızdan                Şükrü ve Rüştü beylerin dedeleridir. Bu dönemde Osmanlı Sarayında                Osman Efendiye bağlı olarak çalışan 32 kuşçu daha bulunmaktadır.                Bu kuşçulardan biri de Konya’lı Nakip zadelerden Rıza Efendidir.                II. Abdülhamid, Selçuklu kuşlarının güzelliğini duymuş ve Rıza                Efendiyi Konya’ya göndererek, bu kuşların tüm çeşitlerini                toplayarak İstanbul’a saraya getirmesini emretmiştir. Bunun                üzerine Rıza Efendi Konya’ya gelerek Padişahın emrini yerine                getirmiş ve kuşları toplayarak İstanbul'’ gitmiştir. Padişah gelen                kuşlar içersinde en çok takkeli çopur tabir edilen rengi beğenmiş                ve bu renkten daha fazla getirmesi için Rıza Efendiyi tekrar                görevlendirmiştir. Ancak Rıza Efendi bu renkten sadece üç tane                daha bularak İstanbul’a geri gelmiştir. Hatta söylenenlere göre                Padişah Selçuklu kuşlarının güzelliklerini gördükten sonra elinde                bulunan yabancı kuşları elden çıkartmış ve Konyalılardan                yetiştirmek isteyenlere ücretsiz olarak verilmek üzere, bu kuşları                Konya’ya göndermiştir. Bu kuşlar, o dönemde kendisi de ünlü bir                kuşçu olan, Konya Polis Karakolunda görevli Baş Komiser Bendelli                İbrahim Efendi aracılığı ile Konyalılara bedelsiz olarak                dağıtılmıştır. Gerçektende o döneme ait Osmanlı arşivi                kataloglarında bu bilgileri doğrular belgeler bulunmaktadır. Bu                arşivde yapmış olduğum araştırmada Konya ile İstanbul sarayı                arasında güvercin alış verişinin oldukça canlı olduğunu gösteren                çeşitli belgelere rastladım. 1883 tarihli bir belgede Konya’dan                İstanbul’a gönderilecek güvercinlerin, Yüzbaşı İbrahim Ağa’ya                teslim edilişine ilişkin bir belge bulunmaktadır. 1893 tarihli bir                belgede, Konya’dan melez olmayan güvercinler istenmektedir. 1899                tarihli başka bir belgede ise, Konya ahalisinden arzu edenlere                dağıtılmak üzere 195 çift güvercinin İstanbul’dan gönderildiği                belirtilmektedir Selçuklu ırkı güvercinlerde yapılan ıslah                çalışmaları sonucu Osmanlı döneminde geliştirilmiş bir renktir. Bu                kuşlarda gövde ve kanatlar siyah renkli kuyruk ise tamamen                beyazdır. Ak ile Karanın eşleştirilmesi sonucu uzun zaman içinde                geliştirilmişlerdir. Bu eşleşmeden, ala, mavrullukara,                akkuyrukkara, olarak adlandırılan renklerde kuşlar elde                edilmektedir. Mavrullukara, kuyruğu siyah ve beyaz karışık renkli                olan akkuyruk karalara verilen bir isimdir. Bunun yanı sıra, yanı                telli, böğrü telli ve üstü telli kara gibi adlarla belirtilen tüy                ve telek renk özellikleri ile de karşılaşılabilmektedir. Osmanlı                döneminde bu ırkın ıslahı üzerine çalışan kişi, Rafet Çelebi’nin                oğullarından Hüseyin Çelebi’dir. Dolayısıyla Akkuyrukkara rengini                bu kişiye borçlu olduğumuz söylenebilir. Akkuyrukkaralar takkalı                ve takkasız olabilir. Kulaktan kulağa takkalıları daha değerli                kabul edilirler. Kuyruk biçimi açık ense ya da kılıncına dolma                olabilir. Kılıncına dolma kuyruklar daha makbuldürler. Göz büyük                ve çerçeveli olmalıdır. Göz renkleri beyaz, yeşil ve kızıl                olabilir. Göz rengi beyaz olanlar tercih edilirler. Göz rengi                kızıl olanlar, diğer enseli güvercinlerle bir karışımdan                geldikleri için değersiz olarak görülürler. 
                          
            Selçuklu güvercinlerinin bugünkü durumunu                araştırmak üzere Konya’da yaptığım incelemede, bu güvercinleri                günümüzde yetiştirenlerin hayli azaldığını, daha çok Konya’nın                eski ve yaşlı kuşçuları arasında tercih edildiklerini gözlemledim.                Bu güvercinleri bugün Konya’da yetiştirenlerin sayısı 10 – 15 kişi                kadardır. Bu ırkın birey sayısının ise yaklaşık 200 – 250 kuştan                oluştuğunu tahmin ediyorum. Konya dışında bu güvercinlerden                ülkemizin herhangi bir yerinde bulunmamaktadır. Bir ara bazı                kuşçuların Konya’dan alıp Eskişehir’e götürdüklerini Konyalı                yetiştiriciler belirtiyorlar. Ancak bu ırkın Eskişehir’de bugün                var olup olmadığı konusunda bir bilgiye sahip değilim. Konya’da                her Pazar günü “muhacir pazarında” kurulan kuş pazarında genel                olarak taklacı güvercinler satılıyor ve bol miktarda var. Selçuklu                güvercinleri ise sadece 3 çift vardı. Bunlar ise form olarak                oldukça bozuktular. Selçuklu güvercinlerinde dikkatimi en çok                çeken şey, bu ırkın renk çeşitliliğinin azalmış olması oldu.                Konya’da şu anda sadece gök ve akkuyrukkara renkleri var. Diğer                renkler kalmamış. Başka bir anlatımla soyu tükenmiş. Soyu tükenen                bu renler, ak , kara, çopur, pal ve aladır. Konya’da “Deksan”                firması sahibinin bu güvercinlere meraklı olduğunu ve iyi                tiplerini yetiştirmeye çalıştığını öğrendim. Hatta 8 milyar                ödeyerek 4 tane Selçuklu güvercini satın aldığını söylediler.                Söylenene göre bu kişide farklı bir rengi daha varmış. Bu kişi ile                görüşebilme imkanım olmadığı için konu hakkında tam bilgi                edinemedim. Ben Konya’da bu güvercinleri yetiştiren, Salim Bekler                ile görüştüm, kendisinden çeşitli bilgiler aldım, kuşlarını                inceledim ve fotoğraflarını çektim.